Güney Afrika’da onlarca siyahı öldüren katil: ‘Beni polis teşvik etti’
Güney Afrika’da apartheid rejimi sırasında onlarca siyahi vurarak öldüren eski mahkum Louis van Schoor, BBC’ye verdiği röportajlarda polisin bu korkunç suçlara göz yumduğunu ve destek verdiğini öne sürdü.
BBC Africa Eye’ın dört yıldır üzerinde çalıştığı yeni belgeseline konu olan Van Schoor, güvenlik görevlisi olarak çalıştığı yıllarda işlediği cinayetlerde payı olan diğerlerinin de suçu paylaşmaları gerektiğini savundu.
Van Schoor’un işlediği cinayetlere dair BBC ile paylaştığı detaylar, şartlı tahliye ile salıverilmesi konusunda da soru işaretleri yaratıyor.
Bir katilin yatak odasında dururken insanın gözü ister istemez detaylara kayıyor. Van Schoor’un yatağı kusursuz bir şekilde toplanmış, yorganı sanki ütülenmiş gibi dümdüz. Havada ağır bir sigara kokusu var, küllük izmaritlerle dolmuş.
“Apartheid katili” olarak bilinen Van Schoor’un dişleri dökülmüş. Sağlığı giderek zayıflıyor. Geçirdiği kalp krizinin ardından iki bacağı da kesilmiş ve tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş. Bacağı kesildiği sırada ameliyatı izlemek istediği için, cerrahtan genel anestezi değil epidural ile lokal anestezi istemiş.
Kıkırdayarak “Merak etmiştim. Kesilirken gördüm, testere ile kemikten girdiler” diyor.
BBC Dünya Servisi’ne konuşan Van Schoor, “başkalarının iddia ettiği gibi bir canavar olmadığı” konusunda bizi ikna etmeye çalışsa da, ampütasyon ameliyatıyla ilgili verdiği detaylar imajını yumuşatmaya yaramıyor.
Van Schoor, 1980’li yıllarda ülkede Güney Afrikalı beyazların üstünlüğünü savunan sert bir hiyerarşiye dayalı ırkçı apartheid rejimi sürerken üç yılı aşkın bir süre boyunca 39’dan fazla kişiyi vurarak öldürdü.
Kurbanların hepsi siyahtı. En küçüğü 12 yaşındaydı. Cinayetler, rüzgarlı Eastern Cape eyaletindeki East London şehrinde yaşandı.
O dönemde güvenlik görevlisi olarak çalışan Van Schoor, restoranlar, dükkanlar, fabrikalar ve okullar dahil, yüzde 70’e yakını beyazlara ait olan işletmeleri korumakla yükümlüydü. Uzun süredir öldürdüğü herkesin bu işletmelerin binalarına zorla girerken suç üstü yakalanan “suçlular” olduğunu savunuyor.
20 yıldır Van Schoor davasını araştıran Güney Afrikalı gazeteci ve film yapımcısı Isa Jacobson ise, “Yasa dışı infazcı türünden bir katildi. Bir Kirli Adam (yasa dışı yöntemlerle bir seri katili yakalamaya çalışan Dirty Harry lakaplı polis müfettişini konu alan film) karakteri gibiydi” benzetmesini yapıyor.
Jacobson, “Öldürülenler çoğunlukla çaresiz halde birinin mülküne giren, belki de yemek çalan, çöpleri karıştıran (…) basit suç işleyen insanlardı” diyor.
Van Schoor’un bazen bir gecede birkaç cinayet işlediği suçları, East London’daki siyah toplulukları dehşete düşürmüştü. Bir gecede insanların kaybolmasına neden olan sakallı bir adamla ilgili hikayeler tüm şehre yayılıyordu. Xhosa dilinde “sakal” lakabıyla biliniyordu.
Ancak Van Schoor bu cinayetleri gizli bir şekilde işlemiyordu.
1986 ve 1989 yılları arasında işlediği cinayetlerin hepsini polise kendi bildirmişti.
Ancak apartheid karşıtı lider Nelson Mandela’nın 1990 yılında hapisten çıkarılması ile Van Schoor üzerindeki dokunulmazlık da kalktı.
Ülkede bir değişim dalgası sürerken, aktivist ve gazetecilerin baskısı üzerine Van Schoor 1991’de tutuklandı.
Hakkında açılan ve onlarca tanık ile yüzlerce delil bulunan dava Güney Afrika tarihinde görülen en büyük cinayet davalarından biriydi.
Buna rağmen dava büyük oranda başarısız oldu ve 39 kişiyi öldürmüş olmasına karşın, bu cinayetlerin yalnızca yedisi için mahkumiyet aldı. Sadece 12 yıl hapis yattı.
Polis diğer 32 cinayeti “nefsi müdafaa – haklı adam öldürme” diye tanımladı.
Apartheid kanunları gereğince insanlar, başkasının mülküne izinsiz girerken yakalandıktan sonra gözaltına alınmayı reddeden ya da kaçan kişilere karşı ölümcül güç kullanma hakkına sahipti.
Van Schoor da masumiyetini ispatlamak için çabalarken, bu kurbanları kaçarken öldürdüğünü savunuyordu.
BBC, yıllar önce unutulan polis kayıtları, otopsi raporları ve tanık beyanları ile yaptığı uzun soluklu araştırma ile, “haklı sebeplerle” olduğu iddia edilen bu cinayetlerin arkasındaki kanıtları derinlemesine inceledi.
Isa Jacobson’un liderlik ettiği araştırma için, Eastern Cape’deki birçok şehirde arşivler tarandı. Araştırma için en önemli dosyalar, depolarda saklanmış yüzlerce kutu içinde dağınık hale bulundu.
“Herhangi bir mahkemenin bunların yaşanmasına izin vermesi hayret verici” diyen Jacobson’ın ulaştığı en korkunç kanıtlar, Van Schoor’un yaraladığı, fakat hayatta kalmayı başaran insanların tanık beyanlarında ortaya çıktı.
Tanık ifadeleri, kurbanların kaçarken vurulduğuna dair güvenlik görevlisinin ortaya attığı savunmalar ile de çelişiyor.
Birden fazla tanık, Van Schoor’un onları ellerini havaya kaldırarak teslim olduğu sırada vurduğunu söyledi.
Bazıları Van Schoor’un kendileriyle oyun oynayıp dalga geçtiğini, “gözaltına alınmak mı yoksa vurulmak mı istersin” diye sorduğunu, ardından onları göğsünden vurduğunu anlattı.
Kurbanlarda, biri de Van Schoor tarafından karnından vurulduktan sonra su için yalvardığını ve güvenlik görevlisinin yaralarına tekme attığını anlattı.
14 yaşındaki erkek çocuğuna defalarca ateş etti
Güvenlik görevlisi, çoğunlukla oyuk uçlu mermi çekirdeği doldurduğu 9 mm’lik yarı otomatik tüfek taşıyordu. Bu mermiler vücuda girdiğinde organlarda ciddi hasara neden oluyor.
Bu vakalardan birinde katil, silahsız bir adama sekiz kez ateş etti.
11 Temmuz 1988’deki bir başka vahşi cinayet vakasında ise, bozuk para çalmak için bir restorana giren 14 yaşındaki bir çocuğu vurdu.
Güvenliği için ismi gizli tutulan çocuk, Van Schoor’u elinde silahla gördüğünde tuvalete saklandığını, ancak adamın onu çağırıp, duvarın yanında durmasını istediğini, ardından da kendisini defalarca vurduğunu polise anlattı.
Tanık ifadesinde ise, “Benden ayakta durmamı istedi ama yapamadım. Yerde öylece yatarken ağzıma vurdu. Beni kaldırıp, bir masaya dayadı ve yeniden ateş etti” dedi.
Sağ kurtulmayı başaran çocuğa inanan olmadı. Binaya zorla girdiği için ceza aldı. Van Schoor’un saldırısına uğrayıp vurulduğunu ilk ağızdan anlatan pek çok erkek çocuk ve erkeğin kaderi de aynı oldu.
Van Schoor’un yargılandığı davanın duruşmalarında, tanıkların buna benzer ifadeleri de dinlendi, ancak yargıç ifadeleri “basit” ve “güvenilmez” bularak defalarca geçersiz saydı.
Güney Afrika’da jürili yargılama yapılmıyor ve hakimin kanaati esas alınıyor.
Van Schoor’un davası sürdüğü sırada, East London’da yaşayan beyaz toplulukların çoğu üyesi ona destek verdi.
Hatta bir iş insanı, araçların tamponuna yapıştırılması için katilin fotoğraflarını bastırdı. Kurşun delikleriyle dolu bir kalp resminin yanında “Louis’yi seviyorum” mesajı yazılıydı.
‘Sırf eğlencesine çıkıp, adam öldürüyordu’
Schoor davasına ilişkin araştırmaya 1980’li yıllar boyunca liderlik eden ve dava duruşmalarında da bulunan Güney Afrikalı gazeteci Patrick Goodenough “Yasal sistemdeki ırkçı taraflılık açıkça görülüyordu” diyor.
“Ona olan destek çok büyüktü” diyen Goodenough’a göre Van Schoor bu desteği almasaydı, bu kadar büyük suçlar yanına kâr kalmayacaktı.
Ülkede cinayet ve cinayet teşebbüsü davalarında zaman aşımı uygulanmıyor. Teoride polisin Van Schoor dosyasını yeniden açıp, “gerekçeli” olduğu iddia edilen silahlı saldırıları yeniden incelemesinin önüne geçebilecek bir sebep yok.
1980’li yıllarda bu cinayetlerle ilgili toplumda farkındalık yaratan bir başka gazeteci olan Domonic Jones’a göre, “Louis Van Schoor esasında sırf eğlence olsun diye çıkıp, bu insanları öldürüyordu”.
BBC’nin araştırması sırasında ulaştığı en korkunç bulgular, Van Schoor’un bu eylemlerinden ne kadar heyecan duyduğunu gösteren röportajlarındaki ifadelerdi.
BBC’ye konuşan Van Schoor, cinayetlerden bahsederken “Her akşam yeni bir maceraydı” ifadelerini kullanıyor.
‘Adrenalinin yaydığı kokuyu duyabiliyordum’
O dönemde çoğu işletme sessiz alarm sistemiyle korunuyordu. Biri bir binaya izinsiz girdiğinde Van Schoor’a uyarı gidiyordu ve bu şekilde kurbanları şaşırtabiliyor, onları binanın içinde tespit edebiliyordu. Her zaman olay yerine yalnız gidiyordu.
“Çıplak ayak geziyordum. Etraf sessizdi. Böylece ayakkabılarım ses yapmıyordu” diyen Schoor, ışığı açmadığını ve kurbanını kokusunu duyarak bulduğunu söylüyor:
“Eğer biri haneye tecavüz ederse, salgıladığı adrenalin etrafa bir koku yayıyor ve bunu duyabiliyorsunuz.”
Van Schoor, asla “siyah insanları öldürmek maksatıyla” dışarı çıkmadığını, ırkçı olmadığını iddia ediyor. Ancak karanlıkta onları takip etmeyi “heyecanlı” bulduğunu da kabul ediyor.
Van Schoor güvenlik görevlisi olmadan önce East London polis teşkilatında 12 yıl çalıştı.
Polis olduğu dönemde “saldırı köpekleri” diye tanımladığı, çoğu siyah zanlıları ve protestocuları yakalamak için kullanılan polis köpekleriyle ilgileniyordu.
Cinayetleri, “Bir avdı ama başka bir türün avı” diye tanımlıyor.
O dönem East London’da apartheid karşıtı eylemler yapan Tetinene “Joe” Jordan, “İnsanları gerçek anlamda avlıyordu” diye açıklıyor.
Buna karşın Van Schoor “seri katil” suçlamalarını tamamen reddediyor ve eylemlerinin “yasaya uygun” olduğunu öne sürüyor. Mağdurlara da kendisini, değil Güney Afrika polisini suçlamalarını söylüyor.
Polisin asla kendisini eleştirmediği ya da uyarmadığını, aksine aktif bir şekilde onu desteklediklerini ve cesaretlendirdiklerini söyleyen Van Schoor, “East London’daki her polis memuru olanlardan haberdardı. Hepsi biliyordu” diyor.
Van Schoor, “Bir kişi bile çıkıp bana ‘Hey Louis, sınırları zorluyorsun, biraz sakinleş’ gibi bir şey söylemedi” diyor.
‘Cesetler yerde yatarken polis sigara içip sohbet etti’
Kamuya arşivlerindeki polis kayıtlarını inceleyen Jacobson, kurbanların silahla vurulduğu olaylar sırasında bazı polislerin de orada olduğunu ortaya koydu.
Polis hiçbir zaman Van Schoor’u şüpheli olarak sorgulamadı.
Hatta bazı memurlar olay yerinde ölenlerin fotoğraflarını çekmediği gibi, mermi kovanı gibi kritik adli delilleri de toplamadılar.
Çoğu zaman kurbanları vurduğu olaylarda tek tanık Van Schoor’un kendisiydi ve bu tür delillerin toplanması, gerçekte neler yaşandığını ortaya çıkarmak için çok önemliydi.
Goodenough, “Olanlar örtbas ediliyordu. Polis teşkilatında en deneyimsizinden en yetkilisine tüm polis görevlilerinin desteğini almıştı. Asla soruşturma yürütmediler. Cesetler yerde yatarken sadece onunla oturup, sohbet edip sigara içtiler” diyor.
Bu vakaların hepsinde tetiği çeken Van Schoor’un ta kendisiydi. Ancak polis, Van Schoor’u çalıştıran işletmeler ve genel olarak bütün bir topluluk East London’da işlenen cinayetlerde rol oynadı.
Jacobson’a göre, Van Schoor’un “seri katil olabilmesine izin veren, içinde yaşadığı toplumdu”.
Van Schoor’un kurbanlarının yakınları için, serbest bırakılması ve cinayetlerin iyi soruşturulmaması bugün bile acı kaynağı.
Bazıları sevdiklerinin cesetlerinin hâlâ bulunamadığını söylüyor.
Erkek kardeşi Edward 1987’de Van Schoor tarafından öldürülen Marlene Mvumbi, ailesinin izni olmadan yetkililerin cesedi isimsiz bir mezara attığını söylüyor.
Mvumbi, “Bir çok insan hâlâ kayıp ve mezara bile konmadılar. Mesele kapanmıyor” diyor.
Van Schoor davası görüldüğünde henüz Güney Afrika’da apartheid suçlarının mağdurlarına tazminat ödeyen 1995 Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kurulmamıştı.
Güney Afrikalı yetkililere Van Schoor’un yargılanması konusunda baskı yapan eski aktivist Sharlene Crage, salıverilmiş olmasına hâlâ öfkeli:
“Bu korkunç bir adli hata. Bu davanın yeniden açılmaması için hiç bir sebep yok.”
1992’de dava sona erdiğine Van Schoor’a 90 yıldan fazla hapis cezası verildi ama 2004 yılında şartlı tahliyeyle serbest bırakıldı.
Ülkede apartheid döneminde suç işleyen mahkumların erken tahliyesi, tartışmalı bir meseleye dönüştü.
2022’de apartheid karşıtı siyasetçi Chris Hami’yi öldüren Janusz Walus’un şartlı tahliyeyle serbest bırakılması sonrası başkent Johannesburg’da protestolar düzenlendi.
Bundan birkaç yıl önce de, onlarca siyah eylemciyi kaçırarak işkence ettiği ve öldürdüğü suçlamasıyla yargılanan bir ölüm mangasının lideri Eugene de Kock da aynı şekilde serbest bırakıldı.
Van Schoor, bugünlerde zamanının büyük bölümünü rugby izleyip, sigara içerek ve rottweiler cinsi köpeği Brutus ile oynayarak geçiriyor.
Cinayetlerinin önemli bir bölümünü hatırlamadığını söylüyor.
Teyit edilmemiş bazı haberlerde, 100’den fazla kişiyi öldürdüğü iddia edilen Van Schoor, bu suçlamayı reddediyor ama silahla vurduğu kişilerin sayısının kayda geçen sayı olan 39’u aşmış olabileceğini de kabul ediyor.
“Dürüst olmak gerekirse kaç kişiyi vurdum bilmiyorum. Bazıları 100’den fazla diyor, bazıları da 40. Tartışmamak uğruna 50 kişiyi vurdum diyelim” şeklinde konuşan Van Schoor, eylemleriyle gurur duyduğunu söylüyor:
“Hiçbir suç hissetmiyorum. İçimde hiçbir pişmanlık yok.”
BBC iddialarla ilgili görüş almak için Güney Afrika polisiyle temas geçti, ancak yanıt alamadı.
Yetkililer Van Schoor’un cinayetlerinin apartheid sonrası dönemde neden yeniden yargılanmadığına dair bir açıklama yapmadı.
Kardeşini bu cinayetlerde kaybeden Marlene Mvumbi ise, “Çok fazla acı var ve şimdilik iyileşmemiz için yeterince şey yapıldığını düşünmüyorum” diyor.
Araştırma: Isa Jacobson ve Charlie Northcott